Şüphesiz ki çocuk sahibi olmak dünyanın en güzel şeyidir..Fakat bir varlığı dünyaya getirmek,sorumluluk almayı gerektirir..Bu da ister istemez ebeveynleri korkutur ve onları korumacı ve hassas bir yapıda olmaya iter..
Öyle ebeveynler vardır ki,çocuklarını yalnız başına tuvalete bile göndermezler..
Çocuğun her işini kendileri yaparlar..Çocuk bu duruma gitgide alışır ve zamanla davranışlarında tembel bir tutum sergiler..
Her işinin nasıl olsa ailesi tarafından yapılacağını bilir ve çok rahat davranır..Sorumluluk almaktan kaçar,aldığı sorumlulukları da yerine getiremeyeceğinden korkar ve çoğu kez de başarısız olur..
Çünkü çocuğa o güne kadar hiçbir görev verilmemiştir..Bu yüzden çocuk,görev ve sorumluluğun ne demek olduğunu bilemez..
Ergenlik döneminde ise durum aynı şekilde seyretmekle beraber,ergenin kişiliğini olumsuz yönde etkileyecek pürüzler çıkmaya devam eder..Ergen,sorumluluk almaktan kaçındığı gibi, kendisiyle ilgili konularda karar verme becerisine de sahip değildir..Çünkü o güne kadar kendisiyle ilgili tüm kararları ailesi vermiştir..
Ergen sürekli olarak çevresini, özellikle de anne ve babasını hoşnut etme çabasına girer. Bu nedenle çevre tarafından istendik özellikler yönünden güçlü olduğu izlenimi uyandırmaya çabalar, çevrenin önemsemediği özelliklerini fark edip değerlendiremez…Bu durumda olan genç, zayıf yönlerini yadsıma, eğilimlerini bastırma, gerçek özüne uygun bir kimlik yerine anne babasının hoşuna gidecek bir kimlik geliştirme zorunluluğu duyar..Özüne yabancı, başkalarının beğenisine aşırı derecede duyarlı olup, bir karar alması gerektiğinde başkalarının (aile büyükleri, arkadaşlar vb.) daha iyi bilecekleri düşüncesi ile kararı başkalarına bırakmaya ya başkalarının kararlarını benimseyip uygulamaya ya da ilgi ve yeteneklerine uygun olmayan, erişmesi olanaksız, eğitim ve meslek hedeflerine yönelir ve emelleri gerçekleşmeyince de çöküntü yaşar..
Tüm bunların sebebi ailenin çocukları hakkındaki “yetersizlik” inancıdır..Çocuklarına yeteri kadar güvenip,inanmazlar..Bu yüzden ergen, kendine güven konusunda da çeşitli sorunlar yaşar..Girişimcilik yönü oldukça zayıftır ve bu durum bir kabus gibi onun hayatını karartır..Ne öğrenim hayatında,ne de iş hayatında asla kendisinden beklenen performansı gösteremez..Bu durum bir zaman sonra bireyi depresyona dahi sürükleyebilir..
Evet,aşırı korumacı aile yapısının ne tür sonuçlar doğurabileceğini görüyoruz değil mi? İşte bu yüzdendir ki çocukta olumlu bir benlik algısı ve sağlam bir kişilik oluşturmak için,aşırı korumacı aile tutumu yerine,demokratik aile tutumunu benimsemeliyiz..Demokratik aile tutumunun özellikleri kısaca şöyledir:
• Çocuklarını seven ve benimseyen çağdaş aile tipidir.
• Anne baba arasında saygı ve sevgi vardır.
• Ailede sorunlar emirlerle değil, konuşarak çözülür.
• Evde gerginlik yaratmak yerine sıcak bir ortam yaratılır, aile içinde uzun süren çekişme, kavga ve anlaşmazlıklardan uzak durulur.
• Çocuğa söz hakkı tanıyarak, birlikte konuşulur, şakalaşıp, eğlence ortamı yaratılır ona güven duygusu kazandıracak iletişim biçimlerini benimseyerek uygulanır.
• Çocuğunuzun uyması gereken kurallar belirlenir.
• Kuralları ailede herkes gönüllü olarak benimser.
• Cezalar ılımlı ve eğiticidir. Çocuğa, güven duygusu ve sorumluluk kazandırılır.
• Çocuğun kişiliğine saygı gösterilir, yaşından olgun davranışlar beklenmez.
• Özgür davranışları desteklenir.
• Dayaktan, onur kırıcı sözlerden özenle kaçınılır.
Bu şekilde davranıldığında, kendine güvenli,idealleri olan,bunları gerçekleştirmeye hevesli,girişimci,her yönden sağlıklı bir birey yetiştirmek çok kolay olur..Böylelikle herkes mutlu ve kendini gerçekleştirmiş bir birey olarak yaşar..Sağlıklı toplumun temelleri de atılmış olur..
Haydi gelin,çocuklarımıza,yani hazinelerimize güzel davranalım !
Merve Akyol