Küçük çocuğumuzu okul formaları içinde görünce içimizi kaplayan heyecan,“Nasıl da büyüdü” derken dolan gözlerimiz bir süre sonra yerini endişeye bırakıyor. İlköğretimden üniversiteye kadar eğitimin her aşamasında çeşitli sorunlar yaşanıyor. Okul yaşamına yeni başlayan küçükler, hayattaki en önemli ilklerden birini yaşıyor.
Ara sınıflar, farklı derslerin endişesi içinde. Delikanlılığa, genç kızlığa adım atanlar ergenlik döneminin özel sorunlarıyla birlikte dersleriyle de baş etmeye çalışıyor. Bu yazı dizimizde eğitimin her aşamasında yaşanan sorunları ve çözüm yollarını araştırdık.
Okul korkusu, ergenlik döneminde okul başarısı, sınav kaygısı, verimli ders çalışma yöntemleri, üniversiteye giden yolu Eğitim Servisimiz araştırdı.
OKUL FOBİSİNİ ATLATIN
“Kızım her sabah farklı bir mazeretle okula gitmek istemiyor. Dün ayağı ağrıyordu, bugünse başı. Yataktan kalktığı anda ağlamaya ve okula gitmemek için bahaneler üretmeye başlıyor.”
İlköğretime yeni başlayan kızımın yaşadığı ve yaşattığı bu sıkıntı, evimizin en önemli konusu. Aynı sorunu sizler de yaşıyor olabilirsiniz.
Okul fobisi yani, yoğun bir endişe ve korku hali ile birlikte çocuğun okula gitme konusunda isteksiz olması, okula giden çocukların yaklaşık yüzde 2’sinde görülüyor. Özellikle ilköğretim birinci sınıfların kapılarında bekleyen anneler ve her teneffüs koşarak annesine sarılan çocukların sayısı hayli fazla.
Bu durum birkaç haftayı geçmedikçe normal olarak kabul ediliyor ve okul fobisi olarak adlandırılmıyor.
Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi Uzman Psikiyatristi Dr. Gökçe Küçükyazıcı ve Uzman Psikolog Hande Sinirlioğlu bu konudaki sorularımızı yanıtladı.
-Nedir okul fobisi?
Şiddetli bir endişe nedeniyle çocuğun okula gitmek istememesi veya okulla ilgili son derece isteksiz olması.
-Neden yaşanır?
Çeşitli nedenleri olabilir. Genellikle okul fobisi görülen çocukların anneden ayrılma kaygısını yoğun biçimde yaşadığı, ebeveynlere aşırı bağımlı olduğu gözlemleniyor. Diğer yandan aile içinde yaşanan tramvatik durumlar, kaza, hastalık, ameliyat, boşanma, maddi sorunlar, kardeş doğumu çocukların yeni ortama girmede güçlük yaşamasına neden olabilir.
-Okul korkusu ne zaman fobi olarak adlandırılır?
Bazı korkular çocuklarımızın gelişimi ve yaşantılarını olumsuz yönde etkiler. Okul korkusu da bunlardan biri. Bu durum birkaç haftayı geçmedikçe normal olarak kabul edilir ve okul fobisi olarak adlandırılmaz. Ancak birkaç hafta sürdüğünde ve çocuğun okuldan soğumasına yol açtığında, evde uygulanan yöntemlerden hiçbir sonuç alınamadığında, okula bakış çocuk için bir tür fobiye dönüşmüştür denebilir.
-Okul korkusunun belirtileri nelerdir?
Özellikle okul saatleri yaklaştığında sıkıntı artışı, ağlama, sinirlilik, uykusuzluk, saldırganlık veya baş ağrısı, mide bulantısı, iştahsızlık gibi şikayetlerle ortaya çıkar. En sık okulların yeni açıldığı eylül – ekim aylarında ve 6 -8 yaş gibi ilköğretime başlangıç dönemlerinde görülür.
-Ne zaman bir uzmana danışmalı?
Ailenin çabaları sonuçsuz kaldığında; örneğin çocukta öfke artışı, uyku, tik sorunları, alt ıslatma problemleri ortaya çıktığında, çocuk okula gitmeyi ciddi biçimde reddettiğinde bir uzmana danışılmalı.
-İleri yaşlarda okul fobisi görülebilir mi?
Okula başladıktan sonraki yıllarda, örneğin 11- 12 yaşlarında okul değişikliğinin gündeme geldiği dönemlerde, yine hastalık, ameliyat, okul arkadaşının gidişi, kardeş doğumu gibi durumların arkasından görülebilir.
-Fiziksel yakınmalar, evde de devam eder mi?
Bu çocuklar genellikle evde rahat ve huzurluyken okulda aşırı kaygılı ve huzursuzdur. Özellikle okulun kapalı olduğu zamanlarda veya okula gitmemesine karar verildiğinde yakınmalar kaybolur.
-Okula gitmeme isteğini nasıl açıklarlar?
Çocuk okula gitmeme isteğine kendince açıklama getirmeyi çalışır. Durumu çoğunlukla sınav korkusu, öğretmen korkusu ve kendisine iyi davranmayan bir arkadaşının varlığı gibi okulla ilişkili sebeplere bağlar.
-Okul fobisi görülen çocuklarda ortak anne baba tutumları var mı?
Bu çocukların ebeveynlerinin de aşırı koruyucu, kollayıcı, depresif mizaçlı olduğunu ve çocuklarının her istediğini yapan, net tavırlar sergilemeyen, çocuklarının bireyselleşmesine, güven sağlamasına izin verebilecek ortamlar yaratmayan kişiler olduğunu gösteriyor. Bu aileler onların sürekli gözlerinin önünde olmasından da memnunlar.
Kişiliğini değil çabasını övün
İNSANİ Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfı Başkanı Psikiyatrist Nevzat Tarhan, çocuk eğitiminde ödül ve cezanın sık kullanılan bir yöntem olduğunu belirterek, “Ancak aslolan ödüldür. Ödül varken ceza uygulamak acelecilik etmek, sabırsız davranmaktır. Eğitimde ceza son çaredir ve en güzel ceza çocuğu sevdiği bir şeyden mahrum bırakmaktır” dedi.
Her evde belli kuralların olması gerektiğini belirten Tarhan, şu önerilerde bulundu:
Aileler çocuğu takip etmeli ve günlük olarak ödevini yapıp yapmadığına bakmalı. Ödev düzenli yapılıyorsa ödül, yapılmıyorsa televizyon izlememek gibi kişiliğini örselemeyecek cezalar verilmeli.
BAŞARININ TADINI ALSIN
Çocukların başladığı işi bitirme sorumluluğu kazanması gerekir. Aileler çocukta merak duygusunu uyandırarak, konuyu zevkli hale getirerek, başladığı işi bitirdiğinde ödüllendirerek ders çalışmaya teşvik etmeli.
Bazı çocuklarda kasıtlı boşvermişlik vardır. Neden bu şekilde davrandığını, altında yatan nedeni bulmak gerekir. “Sınıfın en başarılısı olmalısın” diye şartlandırdığımızda çocuk başaramadığını anladığı zaman yenilgiyi kabul etme psikolojisi içinde her şeyi bırakır. Onun için çocuğa başarabileceği hedefler koyulup başarının tadını alma zevki yaşatılmalı.
Kişiliğine değil, davranış ve çabalarına yönelik övgüyle büyüyen çocuk için en büyük ceza övgüyü kaybetmektir. Anne babası, çevresi tarafından takdir edilmek isteyen çocuk elinden geleni yapar.
Zekâ türünü tespit edin
TEKİL bir kavram olarak düşünülen zekânın çok boyutlu olduğunun ortaya çıktığını belirten Psikiyatrist Nevzat Tarhan, “çocuğun hangi zekâ alanında gelişkin olduğu bilinirse o alana uygun daha bilinçli çalışmalar yapılıp çocuğun okuldaki başarısının artamasına yardımcı olunabilir” dedi.
Prof. Dr. Tarhan, farklı öğrenme modellerine örnek verdi:
Müzik zekâsı gelişkin çocukların illaki müzikle ilgilenmeleri gerekmez ama çocuk birşey öğrenirken müzikten faydalanılabilir. Müzik zekâsı gelişmiş çocuklar sürekli mırıldanır, şarkı söyler, ritm tutarlar. Böyle bir çocuğa ders çalıştırılırken ritmik unsurlar kullanılırsa, çocuk daha kolay öğrenir ve öğrenme kalıcı olur.
Sözel zekâsı üstün olan bir çocuğun duygularını ve düşüncelerini ifade etme yeteneği vardır. Onları bol bol konuşturmak gerekir. Monologla değil, diyalogla öğrenirler.
Görsel zekâsı gelişkin olan çocuklar görsel unsurları kullanarak, şekillerle öğrenirler.
Bedensel zekâsı yüksek çocuklar kıpır kıpırdır. Hareketsiz kalmak zorunda bırakırlarsa öğrenemezler.
İçsel zekâsı yüksek olan çocuklarsa düşünmeye, felsefeye meyillidir. Kendi kendilerine okuyarak daha rahat öğrenirler.
Olgunluk her çocukta farklı
OKUL olgunluğuna bazı çocuklar 6 bazıları 8 yaşında ulaşabilir. İstanbul Memorial Hastanesi’nden Pedagog Dr. Melda Alantar, çocuğun okula hazır olup olmadığını anlamak için bazı ipuçları verdi:
Duygularını ifade ediyor mu?
Kendi giyinebiliyor mu?
Yardımsız basamak inebilir mi?
Basit bir ev resmi çizebiliyor mu?
Makas kullanabiliyor mu?
Renkleri biliyor mu?
Bazı harfleri kopya ediyor mu?
Model gösterildiğinde kare, artı ve çarpı işaretlerini çizebilir mi?
Bunları mutlaka yapın
ÇOCUĞUNUZ okula gitmek istemiyorsa;
-Okula gitmek istemediği için cezalandırmayın, suçlamayın.
-Okula gitmesinin gerekliliği konusunda tüm aile fertleri net bir tavır sergileyin.
-Çocuğu okula özendirin ve destekleyin.
-Okulun önemini basit bir dille açıklayın.
-Okula gitmeden önce yapılan uzun vedalaşmalar, uzun süreli bir ayrılık kaygısını tetikleyeceğinden vedalaşmanızı olabildiğince kısa tutun.