SBS sınavı… Çocuklar ve ailelerin yıl boyunca hazırlandıkları bir sınav daha geldi çattı, kan-ter içinde girdi çocuklar sınava; kimisi ağlayarak, kimisi titreyerek… Kimi sorular zor, kimileri kolay; yaptılar ya da yapamadılar…
Bir şekilde sınav başladı ve bitti. Ya anne babalar? Sınavda görevli olan eşimin, bahçede bekleyen onlarca velinin bir tanesinin bile bir şeyler okuduğunu görmedim, deyişi beni şaşkına çevirdi.
Çocuklarına, zamanını planla, zamanını değerlendir, diyen anne babaların 2 saat boyunca boş boş sadece beklediklerinin, havadan sudan muhabbetle vakit öldürdüklerinin kim farkında acaba?
Çocuklarımız çok başarılı olmalılar. Okula gitmeliler, ardından dershane, yetersiz olduğu derslerde özel ders takviyesi; evde test çözmeliler, yazılıya çalışmalı, ödevler yapılmalı, kitap zaten her fırsatta okunmalı… Sayarken bile yoruluyorum. Akşamları kanal kanal gezip televizyon başında zaman tüketen anne babanın çocukları mı yapacak bütün bunları? O yavrucuğun da merak etmeye hakkı yok mu Hürrem’in yaptıklarını?(!)
Annemin ve babamın bir kere bile bana “Çalış.” dediklerini hatırlamıyorum çocukluk yıllarımda. Hiçbir okul dönemimde ya da sınavımda da bu konuda sıkıntı yaşamadım; sorumluluğumu, yapmam gerekenleri biliyordum çünkü. Bana güzel bir zemin hazırlamış güzel ailem ve bir daha da müdahale etmeden beni serbest bırakmışlar. Ne mutlu bana ki ailemin bu tutumu benim en büyük şansım oldu. Çocukluğumu yaşadım doyasıya, ya şimdi ki çocuklar? Bakınca hallerine içim acıyor.
Kendi olamadığını çocuğu olsun, kendi kazanamadıklarını çocuğu kazansın diye, kendi tembelliklerini de çocuğun telafi etmesini bekliyor aileler. O narin, taze bünyeler bu kadarını nasıl taşır sırtlarında? Anne baba televizyon karşısında çekirdek çitleyecek, misafirlerle sabahlara kadar laflayacak, çocuk da yan odada yalnız halde, masa başında saatlerce ders çalışacak! Olacak şey değil, kitap okumayan bir anne babanın çocuğuna, öğrenmenin zevki nasıl öğretilir?
Bir baba oğluna nasihat ederken, şöyle demiş:
“Oğlum utan utan Fatih Sultan Mehmet, senin yaşındayken İstanbul’u fethetmişti.”
Delikanlı da babasına şu karşılığı vermiş: “Baba senin yaşındayken de Roma’yı fethe gidiyordu.”
Çocuklarımızın Fatih gibi olmasını isterken, onun anne babası gibi olabiliyor muyuz acaba? Kendimizi bir yerlerde bir şekilde köreltirken, nasıl çocuklarımız bize dayanacak hayatın çıkmazlarında? Ona miras olarak bırakacağımız ev, araba, banka hesabı mı, onu hayata karşı güçlü, mutlu kılacak? Sahip olduğu maddi imkânlar bir şekilde son bulduğunda, öğrenemeyen, çalışmaktan nefret eden, sorumluluğunu bilemeyen çocuklar mı hayatlarını sağlıklı ve huzurlu bir biçimde idame ettirecek?
Çocuklar sınavlardan düşük ya da yüksek not alacak, geçecek ya da kalacak, istenilen okula yerleşecek ya da yerleşemeyecek… Sonuç ne olursa olsun bu onların başarısı ya da başarısızlığı değil. Kötü karnenin ya da kötü sınav sonucunun asıl sahibi olan anne-babalar, çocuklarına emir ve nasihat yağdırıp onları yapayalnız bırakırken, asıl sınavın kendilerinin olduğunu ne zaman fark edecekler?