Çocukluk çağında rastlanan birçok ruhsal ve davranışsal problemlerin görülme sıklığı zannedildiği gibi zaman içinde artmıyor. Ancak aileler ve çocuklarla gerek ruh sağlığı gerek eğitim alanında çalışan uzmanlar çocukluk çağı ruhsal problemlerini artık daha iyi tanıyorlar. Bunun en önemli nedeni özellikle ilaçla tedavi alternatifinin bulunduğu ruhsal problemlerin var olması. Çünkü ilaç tedavisi işin içine girdiğinde problemler birer hastalık gibi ele alınıyorlar ve bu da hem hekimlerin hem de ilaç firmalarının ilgi alanına girmeye başladığı için konu üzerindeki ilgi artıyor ve duyurulması da kolaylaşıyor.
Birçok ruh sağlığı çalışanı otizm, hiperaktivite gibi çocukluk çağı problemlerini bu sayede daha yakından tanıyor. İlaç firmalarının desteklediği kongreler daha fazla katılımcıya ulaşabiliyor, bu kongrelerin sonuçlarıyla basın daha fazla ilgileniyor.
Basına yansıyan haberler hem anne-babaların hem de okullarda çalışan eğitim personelinin ilgisini çekiyor. Hem aileler hem de okul çalışanları çocuklarda gözlemledikleri bazı belirtileri hastalığın ya da problemin kendisiymiş gibi algılayıp problemin tam olarak ne olduğunu anlamaya çalışmak yerine probleme daha doğrusu “belirtilere” “hap” çözümler arama eğiliminde olabiliyorlar.
Çocuğun uyumu ve var olan probleminin çözümü için gerekli müdahaleler hem okulun ve öğretmenin hem de anne-babanın sabrını gerektirebiliyor. Özellikle okullarımızdaki çocukların tek tip yetiştirilmesi, hepsinin aynı zamanda (mümkün olduğunca da erkenden) okuma yazma öğrenmeleri zorunluluğu ve çocukların bireysel farklılıklarına toleransın düşük olması hızlı çözüm arayışını arttırıyor. Konunun uzmanı olmadıkları halde bir çok öğretmenin anne-babalara sınıfta davranış problemleri olan veya geç öğrenen çocuklar için ilaç önerisinde bulundukları bilinmekte.
Bu tavır çocukların sınıf ortamında bireysel farklılıklarından ötürü yaşayabilecekleri problemlerle okul personelinin baş etme gücünün olmamasının bir göstergesidir. Örneğin hiperaktivitenin biraz daha fazla duyulmaya başlanmasıyla her hareketliliği olan çocuğun hiperaktif olduğu düşüncesi de yaygınlaşmaya başladı. Oysa “hareketliliğin” çocukluk çağının bir çok ruhsal ve davranışsal sorunun belirtisi olabileceği gözden kaçmaktadır.
Tek bir davranış veya özellikten yola çıkarak tanı koyma eğilimi, ailelerin de yanlış yönlendirilmesine neden olabilmektedir. Elbette çocukların ruhsal ve davranışsal problemlerinin ilaçla tedavisi konusunda uzman olan çocuk psikiyatristleri ve gelişim nörologları gerçekten ihtiyacı olan ve bu tedaviden yararlanabilecek çocuklarda bu ilaçları denemektedirler.
Ancak genellikle ilaç tedavisiyle birlikte yürütülen psiko-sosyal tedavide hem anne-babaya, hem de okula önemli görevler düşmektedir. Ailelerin ve okulların asıl üzerinde kafa yormaları gereken konu çocuğun psiko-sosyal desteğinin nasıl sağlanması gerektiği olmalıdır. İlaç ve ilaç tedavisiyle ilgili tartışmalar da konunun uzmanları olan psikiyatristlere ve nörologlara bırakılmalıdır.
Belgin TEMUR
Uzm. Pedagog