Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu bireyin akademik başarısı, aile hayatı, sosyal ilişkileri ve benlik saygısı üzerine çeşitli olumsuz etkileri olan ve oldukça sık görülen psikiyatrik bir bozukluktur.
Çocuk ve ergenlerde görülme sıklığı %5-10 , erişkinlikte %4 civarındadır.Temel belirtileri, hareketlilik, dikkat eksikliği ve dürtüselliktir.
Bozulukta her üç belirti birada görülebileceği gibi, özellikle dikkatsizliğin ön planda olduğu ve hiperaktivite ve dürtüselliğin ön planda olduğu alt tipler şeklinde kendisini gösterebilir.
Bir kişide DEHB’nin varlığından söz edebilmek için bu belirtilerin 7 yaştan önce başlamış olması, birden fazla ortamda görülüyor olması, sürekli olması ve kişinin günlük yaşamını etkileyecek boyutta olması gerekir.
Dikkat eksikliği:
Dikkat Eksikliği ifadesinden kastedilen aslında dikkatin olmaması değil daha ziyade dikkati belli bir süreyle özellikle zihinsel uğraşı gerektiren ders çalışma, problem çözme veya çocuk için çok da eğlenceli olmayan bir görev esnasında kendisini gösteren bir konsantre olamama durumudur. Bu çocuklar tam tersi eğlenceli, ilgilerini çeken, renkli ve canlı görüntülerin olduğu televizyon ve bilgisayar oyunları karşısında saatlerce sıkılmadan durabilmektedirler.
Dikkatlerinin dış uyaranlarca kolayca çelinebilmesi nedeniyle sıklıkla bizlerin farketmedikleri ayrıntıları farkedebilir bu nedenle yanlışlıkla fazlaca dikkatli olarak değerlendirilebilirler.
Dikkat eksikliği olan çocukların öğretmenleri sıklıkla öğrencinin derste dalgın olduğunu, kendisini dinlemiyormuş göründüğü veya kalemi silgisi veya etrafıyla ilgilendiğinden şikayetçidirler.
Bu çocuklar sınav sırasında dikkatsizce hatalar yapma ve soruları okumadan işaretleme eğilimindedirler.
Hareketlilik: Hiperaktif çocuklarda görülen ve sorun olarak kabul edilen hareketlilik ise genellikle amaca yönelik olmamasıyla normal bir hareketlilikten ayırt edilebilir. Şiddetine göre çocuk oturduğu yerde kıpır kıpır olabilir veya motor takılmış gibi veya düz duvara tırmanırcasına hareketli olabilir.
Dürtüsellik: Dürtüsellik ise sıklıkla kendisini sırasını bekleyememe, konuşurken söz kesme, düşünmeden hareket etme şeklinde gösterir. Bu çocuklar sıklıkla oyun ve okul kurallarına uymakta güçlük çekerler.Bu davranışları plansız ve istemeden gerçekleştiği için sıklıkla arkasından pişmanlık ve üzüntü duygusu baş gösterir. Yapılan araştırmalar DEHB ile birlikte başta “ Karşı Gelme Bozukluğu” olmak üzere öğrenme sorunları, davranım bozuklukları, depresyon ve kaygı bozukluklarının oldukça sık görüldüğünü göstermektedir. Tedavi sırasında bu durumların atlanmaması tedavi başarısını olumlu yönde etkileyecektir.
Peki DEHB olan çocuklarda, bu sorunu yaşamayan çocuklarla kıyaslandığında beyin düzeyinde ne gibi farklılıklar vardır?
Bu bozuklukla ilgili bugüne kadar yapılmış çok sayıda çalışma vardır ve sorun çok boyutlu olarak incelenmiştir. Beyin görüntüleme çalışmalarıyla beynin hacim ve işlevselliğin deki değişiklikler incelenmiş, beyinden salgılanan Noradrenalin, Dopamin, Serotonin gibi nörokimyasal maddelerin düzeyleriyle ilgili çalışmalar yapılmış ayrıca bu bozukluğa sahip çocuklar nöropsikolojik testlerle değerlendirilmiş, elektrofizyolojik ve genetik çalışmalar yapılmıştır.
Tüm bu çalışmalar sonucunda DEHB’ nin gerçekten bir bozukluk olduğu, bu çocukların planlama, çevresel gerekliliklere göre davranışın düzenlenmesi, uygunsuz tepkilerin baskılanması, dikkat işlevleri gibi alanlarda zorluk yaşadıkları, bunun sebebinin bu işlevlerle ilgili alanlarda birtakım işlevsel ve nörokimyasal düzensizlikler olduğu , genetik ve çevresel faktörlerin de hastalığın ortaya çıkmasında rol oynadığı gösterilmiştir.
Bu çocukların sosyal ve akademik alanda yaşadıkları sıkıntılar olduğu gibi, diğer çocuklarla kıyaslandığında olumlu yanlarının da olduğu göze çarpmaktadır. En çok göze çarpan özellikler, daha yaratıcı olmaları, enerjik, sıcakkanlı, cana yakın ve dürüst olmalarıdır.
Ancak sıklıkla insanlara çabuk güvenebilirler ve kolaylıkla risk alabilirler. Arkadaş çevresi ve kötü niyetli insanlar tarafından bu yönleri kötüye kullanılabilir. Bu nedenle bu çocuklar, uygunsuz çetelere ve gruplara karışma, alkol ve madde kötüye kullanımı ve suç işlemeye yönlendirilme riski altındadırlar.
Dikkat Eksikliği Ve Hiperaktivite Bozukluğunun Tedavisi
A) İlaç Tedavisi
İlaç tedavisi mutlaka bir çocuk ve ergen psikiyatisti tarafından başlanmalı ve kullanıldığı süre boyunca doktoru tarafından yakın takip edilmelidir.
En sık kullanılan ilaçlar stimulan dediğimiz Metilfenidat içeren ilaç grubudur. Tedavi başlanmadan, doktor tarafından ayrıntılı özgeçmiş ve aile öyküsü alınmalı, yine doktor tarafından uygun görülen tetkikler
(tam kan tahlili, biyokimya, tiroid hormon testleri, EKG vs. gibi) yaptırılmalıdır.
İlaçlar davranış kontrolünden ve dikkatten sorumlu olan sistemlerin çalışabilmesi için gerekli olan nörokimyasal maddelerin beyindeki miktarlarını düzenleyerek etki göstermektedir.
Böylece çocuğun varsa hiperaktivitesi azalır, dikkat süresi uzar ve harekete geçmeden önce durup düşünme yeteneği artar. Uygun süre ve dozda tedavi gören çocukların sosyal ve akademik alanda başarılarının arttığı bilinmektedir.Tedavi olmayan çocukların ise depresyona daha yatkın ve alkol ve madde kullanımının fazla olduğunu çalışmalar göstermektedir.
Tedavinin süresi hastalığın şiddetine göre ve çocuktan çocuğa değişmektedir. Hareketlilik yaşla birlikte azalma eğilimindedir. Dikkat eksikliği sıklıkla daha uzun bir süre sorun olmaya devam eder ve genellikle ergenlik sonrası azalarak kaybolur. Küçük bir kesimde erişkinlikte de devam eder.
Tedavinin ne kadar süreceği çocuğun ihtiyacına göre belirlenir. Ağırlıklı olarak akademik sorunlar yaşayan çocuklarda okul dönemi ilaç kullanılır, tatillerde kesilir, davranış sorunları ve hiperaktivite fazlaysa tatillerde de devam edilebilir veya başka ilaçlarla desteklenebilir.
Okul başlangıç dönemlerinde sorun hala devam ediyorsa ilaç tekrar başlanır, artık ihtiyaç duyulmadığında tedavi sonlandırılır. Tedavi 1-2 yıl da sürebilir, ergenlik sonuna kadar da devam edebilir. Erişkinlikte kullanım daha sınırlıdır.
Bu grup ilaçlarda en sık rastlanılan yan etkiler iştahsızlık, uykusuzluk, başağrısı ve karın ağrısı olarak sıralanabilir. Genellikle
1-2 hafta içinde azalarak kaybolurlar.
DEHB si olan çocukların %90’ı stimulan tedavisine yanıt vermekle birlikte, fayda görmeyen ve yan etkileri tolere edemeyen gruplarda atomoksetin, TCA’lar, bupropion, klonidin ve guanfasin içeren ilaçlar kullanılabilmektedir.
Yine bu ilaçlar da mutlaka doktor kontrolünde kullanılmalıdır.
B) Bireysel Destek
Dikkat eğitimi, kendini programlama, zaman yönetimi, sosyal beceri eğitimi, eşlik eden öğrenme güçlüğü, depresyon gibi durumlara yönelik özel eğitim ve terapi desteğinin sağlanması,
C) Okulla İşbirliği
Çocuğun ön sıraya oturtulması, uygun disiplin, yönlendirme ve takibin yapılması gibi.
D) Ebeveynlerin Eğitimi
E) Ortamın Düzenlenmesi
Görsel , işitsel ve dokunsal dikkat dağıtıcı uyaranların azaltılması.
Uzm. Dr. Gökçe KÜÇÜKYAZICI
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi